Estetik Üzerine
1.Baumgarten-Aesthetica
2.Kant-Yargı Yetisinin Eleştirisi
3.Hegel-Estetik Dersleri
4.Schiller-İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar
5.Benedetto Croce-Estetik
6.Terry Eagleton-Estetiğin İdeolojisi
7.Afşar Timuçin-Sorularla Estetik El Kitabı
8.Suut Kemal Yetkin-Estetik Doktirinler
9.İsmail Tunalı-Marksist Estetik
10.Estetik ve
''Ortaçağ şunu asla unutmamıştır, anlamı yalnızca doğrudan işlevi ve görüngüsel biçimiyle sınırlı olsa ve büyük ölçüde öteki dünyaya uzanmasa her şey saçma olurdu.''
''Güzellik öğelerde değil, kısımların uyumlu oranındadır.''
Simgecilik görüngüyü bir fikre, fikri bir imgeye dönüştürür; ama bu öyle bir dönüştürmedir ki, imgedeki fikir her zaman sonsuzcasına etkili ve erişilmez kalır ve bütün dillerde söylense bile gene de dile getirilmezliğini korur.
Alegori görüngüyü bir kavrama ve kavramı bir imgeye dönüştürür ama bu öyle bir dönüştürmedir ki, imgedeki kavram her zaman imgeyle sınırılı ve yüklü düşünülmeli ve onun aracılığıyla verilmeli, onun aracılığıyla dile gelmelidir.
Cassiodorus bildik etimolojik umursamazlığıyla Sanat (ars) ‘sözcüğünün zorunlu kılmak’ (arctare) sözcüğünden geldiğini söyler.
Sevillalı Isıdorus ars’ın Yunanca aretes’ten geldiğini anımsatır, çünkü sanat bir güçtür ( virtus), bir şey yapma yetisidir. Dolayısıyla bir virtus operativa, yani pratik anlığın bir gücüdür.
Perspektif kuramı XV. yy da gelişse de, yalnızca Rönesans’ özgü değildir; Amiens Katedrali’ndeki Kral Galerisi heykelleri yerden otuz metre uzakta görülmek üzere yapılmıştı. Nesnel oran gerekleri, optik gereklere tabii kılınmıştı.
Ve evrensel sempati “benzerlik” ilişkileri aracılığıyla kendini ortaya koyar.
Evrensel sempati, makrokozmos ile mikrokozmos arasında denklikler, uyumlar, oranlılık ilişkileri olduğu anlamına gelir. Bu, Chartres Okulu’nda gördüğümüz bir fikirdi; orada bu fikirle karşılaşmamız da bir rastlantı değildi, çünkü Chartreslıların kaynağı ile Hermetik geleneğin kaynağı aynıdır : Platon’un Timaios’u. Ama metafizik çerçeve değişmiştir. Ortaçağlıların makrokozmos- mikrokozmos ilişkisi, Tanrı, insanı ve dünyayı kendi suretinde ve kendine benzer istemiş olduğu için böyleydi. Rönesans Yeni-Platonculuğunda bu ilişki zorunlu olarak vardır, Tanrı’nın dünyaya yayılmasının zorunlu olduğu gibi.
Ortaçağın yeni bir şey söylemediği doğru değildir; ortaçağ kültürü yenilik duygusuna sahiptir, ama yineleme görüntüsü altında bu yeniliği saklamaya çalışır.